Karanlık sokakları meşhurdu çocukluğumun.
Doksanlara damga vuran sokak oyunları ve saatlerce süren mahalle maçları.
Her akşam çıkan kavgalar, gürültüler patırtılar.
Ama her şeye rağmen kucaklaşan dostluklar.
Her şeyin değiştiği gerçeğini kabul etmek mümkün! Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi oldu…
Korkunç bir hızla geçen yıllar ve akabinde kaybolan samimiyetler…
Sanırım, özellikle otuzu aşan kırka merdiven dayayan dönemin insanları bu yazdıklarımı daha iyi anlıyor ve hissediyor olabilir.
Kız çocuğu, erkek çocuğu olsun fark etmeksizin sokakların tadını çıkaran en güzel kuşaktır seksenli yıllarda doğanlar.
Kapı önü sohbetleri, hatta çatılarda kurulan çekirdek kola sohbetleri.
Mümkün mü unutmak?
Ne mümkün…
Geçen hafta sonu Sakarya’nın Hendek ilçesine bağlı Keremali yaylasındaydım kampta.
Bunaltıcı sıcaklar, ekonomik sıkıntıların getirdiği geçim zorlukları birleşince insanlar kendini yaylalara vurmuştu.
Hatta yıllardır kamp yaparım yaylaların bu kadar kalabalık olduğuna ilk defa şahit oldum desem yeridir.
Özellikle ailelerin yoğunluğu gözle görülür şekilde belliydi.
Yayla da koşturan çocukların sesleri, oynadıkları oyunlar ve enerjileri beni mutlu etmeye yetti. Yüksek bir rakımda olmamızdan dolayı telefon iletişimi yoktu.
Fırsat bu fırsat ya, aileler çocuklarınla doyasıya vakit geçiriyordu.
Çelik çomak oynayanları görmek, çadır arkalarına saklanarak oynanan saklambaç oyunlarını izlemek beni çocukluğuma götürdü.
Çimenlerin üstünde yuvarlanan çocukların yüzlerindeki mutluluk yıllar önce sahip olduğumuz mutlulukların tam olarak aynısıydı.
Geri dönmek ne mümkün!
Tüm bu gözlemlerim arasında gökyüzünde süzülen uçurtmaya takıldı gözlerim.
Aslında beni en çok eskiye götüren de bu oldu.
Doksan beşin Mayıs sonlarıydı.
Mahalle de uçurtma festivali düzenlenecekti.
Tüm çocukları bir telaş ve heyecan sarmıştı.
Ben de bu heyecanları yaşayanlardan biriydim elbette.
Koz pınardan rampa aşağı doğru elimde uçurtma ipimle koşarken dalgalanan uçurtmamın hayaliyle uyuduğum o güzelim gecelerim.
Yokluk ve yoksulluk arasına sıkışmış doksanların çocuğu olmak çok büyük bir zenginlikti oysa.
Mahallenin marangozu Mustafa dayıyı anarak, verdiği uçurtma çıtası ile koz pınara doğru koştum. Yüzlerce çocuk çimenlerin üstünde yayılmış uçurtmalarını yapmaya başlamıştı.
Biz o dönem uçurtmalara ‘’çıtalı’’ derdik.
Elbet her mahallenin kendine göre verdiği isimler vardır.
Kimi evde bulduğu poşetlerle, kimileri kitap kaplıkları ile yapmaya çalışıyordu uçurtmasını.
Elbette kimin uçurtması daha büyük ve güzel kıskançlıkları oluyordu.
Pek el becerisi olan da biri değildim hani!
Mahallenin delikanlı abilerinden Savaş abi bu konuda bana oldukça yardımcı olmuştu.
Birkaç gün sonra tüm mahallenin çocukları gökyüzüne doğru uçuracakları uçurtmalarını özenle yapıyor, hatta kuyruk kısımlarına fotoğraflar, bayraklar ekleyenler bile oluyordu.
Çocukların neredeyse hepsi rengârenk uçurtmalar yapıyordu. Yeşil, mavi, sarı, turuncu artık imkânlar dâhilinde buldukları tüm poşetleri birleştiriyordu.
Ben ise tüm sadeliği ile bembeyaz bir uçurtma yapmıştım. Uçurtmamın çıta boyutunu da diğerlerine oranla daha uzun yaptırmıştım.
Uyku girmeyen gözlerim sabahı arzuluyordu.
Yatağımın başucuna koyduğum adına da ‘’beyaz özgürlük’’ koyduğum uçurtmamı gökyüzünde hayal ederek sabahı bekliyordum.
Bir Pazar sabahının ilk ışıklarıyla sokaktan koz pınara doğru koşan çocukluğumun neşesi bugün gibi gözlerimin önünde…
Papatyalar arasında açan hercailer koz pınar da adeta renk cümbüşü yaratmıştı.
Uçurtmalarımızı tutan arkadaşlarımızdan metrelerce uzağa giderek koz pınardan aşağı rüzgârın akışına doğru bırakarak kendimizi koşmaya başlamıştık. Gökyüzüne doğru yolculuğa çıkan uçurtmalar mavinin içinde bir gökkuşağı oluşturmuştu adeta.
Uçurtmamın büyük olması gökyüzünde onu kontrol etmek için oldukça zor olsa da ipleri son noktasına kadar salmıştım. Masmavi derinliklere doğru yol alan ‘’beyaz özgürlük’’ çocukluğumun en büyük tutkusuydu.
Gökyüzündeydi uçurtmam hem de en derinliklerinde.
Zenginliği kazandığı para da, sahip olduğu gayrimenkuller de görenlerin hiç uçurtması olmadı. Ben hala mavinin derinliklerinde özgürlüğümü yaşıyorum.
Çünkü bu benim hikâyem…