Yaşım gereği 90’ları çocukluk, 2000’leri ise gençlik dönemlerim olarak geçirdim. Çocukluğum gri bloklar, kiremitli ve sıvalı evlerin olduğu sokaklar da geçti. Farklı kültürlerin yaşandığı evlerde sıcacık dostluklar ve menfaatsiz komşuluklar yaşadık.
Sokak oyunlarıyla geçen doksanlı yıllar hiç kuşkusuz şuan hayatta olan o dönemlerin her yaş grubunun en özlem duyduğu dönemlerdir.
Soğuk kış günlerinde mahalleyi saran soba kokusu halen burnumda tütüyor. İşten gelen babalar yemeklerini yer yemez mahalle kahvelerine, anneler de komşulara giderdi. Hemen hemen her kapılar ardına kadar açıktı.
Hiç hatırlamam arkadan birkaç defa kitlenen kapıları.
Gece sokakta sesler yükseldiğinde tüm ışıkları yanardı mahallemizin. Birinin hastası veya cenazesi olduğunda haber hızla yayılırdı tüm hanelere. Herkes hızla koşardı, bakılmazdı perdelerin arasından!
İnsanların ölüp, komşulukların yaşadığı o güzelim yıllardan bahsediyorum.
Evet, yoksulluk ve yokluk vardı birçok evde ama gülümsemeler ile samimiyetler hiç eksik olmazdı.
Mesela uzaktan yatılı bir misafirin geldiğinde mis kokulu çarşaflar, yastıklar yorganlar serilirdi. Eksik olan bir şeyin varsa mutlaka komşuların tarafından giderilirdi. Çünkü paylaşmanın değerli ve anlamlı olduğu güzel yıllardı.
Soğuktu kış günleri ama içi sımsıcaktı evlerin.
Satın aldığı kömür kapısının önüne geldiğinde Hatice teyzenin, tüm mahallenin çocukları toplanır taşımaya giderdik.
Soğuk sıcak demeden, aldırış etmeden her anını değerlendirirdik çocukluğumuzun.
Kız veya erkek çocuklar için sokaklar tehlikeli değildi herkes bir birini tanır, korur kollardı. Hatta birkaç sokak ötedeki aileler bile bilir tanırdı işte falancının kızı, filancının oğlu diye.
İnsanlar da koruma ve kollama duygusu oldukça hâkimdi.
Hele bahar geldiğinde sokaklar kuş sesleri gibi çocuk sesleriyle coşardı. Mahalle de anneler halı yıkar, sokaklar köpük olur bizler de o köpüklerin içinde oyunlar oynardık.
Çünkü mutluluk çok ucuzdu.
Mesela kolay kolay hastalandığımızı hiç hatırlamam.
Çocukluğum Gebze’nin kırsal bir mahallesinde her yöreden insanların içinde oturduğu, kimsenin kimseye farklı gözler ile bakmadığı, herkesin bir birini sevgiyle kucakladığı mahallede geçti.
Sokak kültürünün yaşandığı belki de en son kuşak bizlerdik.
Mesela haftanın bir günü mahallelinin suya gitme günüydü. Benden büyük olan ve benim kuşağımdakiler çok iyi hatırlar o günleri ve mahalle de mutlaka kamyonu olan birisi vardı. Çoluk çocuk doluşur kimi zaman Pelitli köyüne kimi zaman da yumru kaya suyuna gidilirdi.
Su bidonları, kap çanak artık her ne varsa.
Hem de öyle gündüz filan değil, gecenin bir yarısı olurdu genelde. Bir yandan bidonlar dolarken diğer yandan çocuklar oyun oynar aileler de çeşme başında sohbetler ederdi.
İmkânların pek olmadığı ama sevgi ve samimiyetin oldukça fazla olduğu ah o güzelim yıllar.
Aslında ben şöyle özetliyorum o yılları, ‘’karanlık sokakların aydınlık çocuklarıydık biz’’
Böyle duygular ile gelip geçen yıllar doksanların sonunda sallandı ve yerle bir oldu. Milenyum öncesi Marmara depremi aslında sadece Marmara’yı değil, tüm ülkeyi salladı ve yıktı geçti.
2000’li yıllar değişimin başladığı yıllardı hiç kuşkusuz.
O masumiyet ve samimiyet insanların gönüllerinden bir bir alınıyor, ellerine teknoloji yavaş yavaş veriliyordu.
Aslında birden bire kaybolmadı o duygular. Öyle çok kötü ve duygusuz da geçti diyemem ilk yıllarında. Yine dostluklar, aile ilişkileri özellikle lise arkadaşlıkları ve o güzelim aşk dolu seneler çok güzeldi.
Ama artık bir şeyler değişiyordu ve bunu tutmak artık mümkün değildi!
Mesela müzik kasetleri cd’ye dönüşüyor, sokakta oynayan çocukların sesi bir bir susmaya başlıyordu. Soba kokuları da eksiliyordu mahallede. Ayşe teyzenin hep açık olan perdeleri artık kapalıydı. Salih amcanın ahşap olan kapısı artık demir kapı olmuştu. Hanife teyzenin kapısının önünde yetiştirdiği sebzelerin olduğu o minik bahçesi artık eve ilave olmuştu bile.
Sonra mahalle maçları yaptığımız arsalar inşaat alanına dönmeye başlamıştı. Bir sokak aşağıda cam da gördüğümüz Metin amcayı göremez olmuştuk. Tek katlı sıcak evlerin boyu yükseliyor, yükseldikçe bir soğukluk sarıyordu tüm mahalleyi.
Sonra mahallede evlerin içindeki eşyalar değişmeye başladı. Mesela sadece misafirlerin geldiğinde girilen odadaki cam vitrinli dolaplar artık evden çıkmıştı. Üzerinde zıpladığımız demir divanların yerine koltuk takımları gelmeye başlamıştı. Görsel değişimin yanında artık içsel değişimler de başlıyordu hiç kuşkusuz.
Öyle ki artık mahalleden göçler de başlıyordu daha merkezi yerleşim yerlerine doğru. Bir bir eksilen her şey duyguları da alıp götürmeye başlamıştı. Zamanla hızlı bir şekilde artık mahalle kültürü de yok olmaya başlıyordu. Kıyafetler de bu değişimin bir parçasıydı hiç kuşkusuz.
Sokak mı?
Sokaklar artık adresler de yazdığımız sadece bir yer bildirimi olarak kaldı. Mesela geçenler de eski mahalleye uğradım kahveler de insan sayısı oldukça azalmış. Sokak oyunları oynadığımız yerler de şimdi büyük binalar var mahalle ise ıssız bir yer olmuş tek kişi dahi göremedim. O sıvalı evler şimdi rengârenk olmuş ve süslenmiş çoğu da yıkılmış yeniden yapılmış. Doksanlara göre çok daha fazla nesneler olmasına rağmen eksik olan bir şey vardı. O da hiç kuşkusuz en önemli şeydi maalesef, artık ruh yok ve ne yazık ki bir daha da gelmeyecek.
İnsanlar artık bir birini görmek istemiyor, herkes uzak ve yalnız. Arkadaşlık, komşuluk ve aşk ilişkileri artık yok olmak üzere olsa da ümidi kaybetmemek lazım diyorum her zaman.
Tüm bu değişimler arasında değişmeyen bir şeyler de vardı aslında oda doksanların şarkıları. Günümüz de her yaş grubu o dönemin şarkılarını dinliyor buda bende çok güzel duyguları tekrar hafızamda yenilememe neden oluyor.
Çocukluğumu bıraktığım o yokuşlu ve çamurlu sokaklar da gözlerim hala arar durur o eski günlerimi.
Biliyorum tekrarı mümkün değil o güzelim yılların. Değişen sokak kaldırımları, kıyafetler, eşyalar a’dan z’ye değişen hiçbir şey artık geri gelmeyecek bunları biliyorum ve kabullendim. Menfaat duygusunun olmadığı o yıllardan menfaatin insan hayatının öncülüğünde olduğu bu dönemlere gelsek de bir gün yine o sıcak ve samimi kalpler ile tekrar karşılaşacağımıza inancım var.