Bir sabahımız yok ki güne gözlerimizi açtığımız da gelen zam haberleriyle uyanmayalım.
Yaşadığımız ekonomik krizler gündelik hayatımızdaki birçok ihtiyacımızı artık lüks olarak karşımıza çıkartıyor.
Evde, işte, okulda, kahvede, sokakta ve sosyal medya da konuştuğumuz tek konu neredeyse pahalılık üzerine oluyor. Çok değil birkaç yıl önce sıradan yapılan birçok şey şimdi lüks bir yaşantıymış gibi önümüze servis ediliyor. Elimizi her dokunduğumuz şey yangın yeri adeta.
Ne yazık ki bunları eş, dost, akraba ve arkadaşlarımız ile konuştuğumuz da farklı düşünceler barındıranlar hemen konuları siyasi çarpıtmalara getiriyor.
Ne alakası var!
Mesela ben, hayatım boyunca siyasi veya görüş belirleterek hiçbir ortamda toplumda bulunmadım bulunmam. Nedeni ise benim yaşam tarzıma çok uzak konular. Özellikle son yıllarda insanlar bu vb. konuların içine girdikçe eş, dost akrabalarını kırmaktan bir adım öteye gidemiyor ne yazık ki. Hatta bu sebeplerden ötürü bir birini kıran, küsen ve ilişkilerini bitiren bir çok insana şahit olmuşluğumda vardır.
Aslında benim burada bahsetmek istediğim konu tamamen bunların dışında olsa da bir şekilde aynı çerçevede bulunmak zorunda kalıyor.
Hepimizin kendine özgü bir sosyal çevresi veya bir birinden farklı ortamları var. Ve inanıyorum ki hepiniz günün birçok saatini bunun gibi konuları konuşmakla geçiriyorsunuz. Öyle ki bu konular bizi oldukça mutsuz ve rahatsız etmesine rağmen kendinizi hep bu konular içinde buluyorsunuz.
Bende kendimce yaşadığım birkaç örneklendirmeler ile bu süreci anlatmaya çalışıyorum. Kendi yaşam alanlarımdan örnek verecek olursam, hafta sonları doğaya kaçış planları yazıyorum kendime. Doğasını sevdiğim Sakarya, Düzce, Bolu vb. gibi şehirlerin yüksek kesimlerine kamp kurmaya gidiyorum. Bu yapılabilecek en ucuz ve en kolay aktivite gibi görünürken şimdi oldukça yüksek rakamlar ile yapılan deyim yerindeyse lüks bir aktivite oldu.
Özellikle ulaşım konusunda ciddi akaryakıt fiyatlarının artışı bizim planlarımızı kısıtlamaya gitmemize sebep oluyor. Mesela ayın 3 veya 4 hafta sonunu kampta geçirirken bu sayı şimdi ayda bire, hatta bir buçuk ayda bire düşebiliyor. Burada anlatmak istediğim şey tam olarak kayıpların ardı arkasının kesilmediğidir.
Benim burada verdiğim örnek sadece yaşam alanlarımdan bir tanesi içindi.
Hadi gidelim arkadaşımız ile bir kafeye yemek yemeye ya da bir şeyler içmeye dediğimiz de yine benzer tablolar ile karşılaşıyoruz. Daha önce haftanın dört beş akşamı iş çıkışlarımız da kafede buluştuğumuz arkadaşlarımızla yemeğimizi yer, uzun vakitler oturur çaylarımızı yudumlar arkasından kahvelerimizi içerdik.
Şimdi bunu okurken bazılarının şunu dediğine eminim, ‘’ iyi hoş diyorsun ama kafelere, mağazalara bak her yer tıklım tıklım’’
Sevgili arkadaşım burası metropol bir yer, nüfusu oldukça kalabalık ve her geçen gün göç alan bir yerde yaşıyoruz. Yani demem o ki, her gün farklı kişilerin uğrak yeri bu kalabalık seni yanıtlıyor yanılma!
Olaya kendinden örnek vererek bak, birkaç sene öncesine kadar yaşadığın sosyal hayatın veya yapmış olduğun alışverişlerin ile bugün ki alımların aynı mı?
Hadi diyelim bunlar lüks, demeyelim de işte sen dediğin için birkaç dakikalığına öyle görelim. Markete gittiğinde neyi cesurca alabiliyorsun? Et reyonunda vakit geçirebiliyor musun alışveriş için veya bir peynir tezgâhında ne kadar süreyle matematik hesapları yapıyorsun? Ya da üzerine kıyafet ayakkabı vb. ihtiyaçlarını artık ne kadar aralıklarla alabiliyorsun. İğneyi hep başkasına batırıyorsun ama çuvaldızı kendine batırmayı unutuyorsun.
Bize bu ekonominin öğrettiği en iyi şey matematik oldu sanırım!
Ben ihtiyaçlarımızdan bahsediyorum lüks yaşantıdan değil.
Bir yere arkadaşlarımız ile giderken akaryakıt paylaşımı yapıyoruz. Gideceğimiz kilometreleri kısaltıyor, sosyal hayatımızdan her geçen gün bir bir ödün veriyoruz.
Siyasi düşüncelerinizi, görüş farklılıklarınızı inanın hiç umursamıyorum.
Beni her geçen gün ötelemek zorunda kaldığım hayallerim ilgilendiriyor.
Benim güzel günlere umutlu yarınlara olan inancım hiçbir zaman eksilmeyecek. Çünkü beni ayakta tutan ve yaşam sevincimi devam ettiren en güzel şey umutlarım. Bir insanın ölümünü umutlarını kaybettiği an olarak yorumlarım her zaman.
Benim gayem lüks bir yaşam değil, hiçbir zaman da öyle olmadı. Benim en büyük gayem insan gibi yaşamak, duygu düşüncelerime kelepçe vurulmadan, göğe özgürce bakabilmek, bir orman dokusunda, bir denizin coşkusunda ve kuşların baharı müjdelercesine ötüşünde.
Özgürlüğünüzü kimsenin almasına izin vermeyin, çünkü sahip olduğunuz tek şey odur…