Biz daha 99 Marmara depreminin acısını unutamamışken asrın felaketi olarak tarihe geçen güney doğu depremini ne çabuk unuttuk değil mi?
Ben 99 depreminde üç sevdiğini kaybetmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, acım hala taze ve derin. Bu duyguyu en iyi bilenlerden ve hissedenlerden biriyim.
Takvim yaprakları her geçen gün bir bir eksilirken ömrümüzden, bugün yine yaşanmış acı bir gerçeğin yıl dönümüne denk geldik.
6 Şubat 2024
Nasıl unutulur k?
Nasıl unutulacak ki?
Ama unutuyoruz hem de çok çabuk!
Bir yıl önce yeni bir haftaya başlamak için gözlerimizi açtığımız Pazartesi sabahı hiç aydınlanmamıştı.
Karanlıktı, hem de kap karanlık.
Kimi okula, kimi işe, kimi de günlük işlerini halletmek için güne merhaba diyecekti oysa.
Gün aymadı, gecenin karanlığı adeta ülkemizi zifiri karanlığa boğdu.
Yine sallandık, yine yıkıldık ve yine kahrolduk.
Bu seferki acı bilanço ne yazık ki çok daha büyüktü. Etkilenen şehir sayısının 11 olması, depremin yine gecenin bir yarısı olması ve mevsimin en sert kış ayı olması.
Zordu, çok zor.
Hava şartlarının zorluğu, bölgenin büyük bir alana yayılmış olması ve en önemlisi deprem ülkesi olmamıza rağmen hiçbir zaman buna hazır halde olmayışımız.
Zordu, hem de çok zor.
Daha ne olduğunu anlamadan, hangi illerde depremin ne derecede etkili olduğunu öğrenememişken canlı yayınlarda izlediğimiz acı tablolara gözyaşı dökerken ikinci bir yıkıcı depreme ve bir birinden büyük depremlere şahit olduk.
Zorluk her geçen an giderek büyüyordu.
Kısa sürede televizyonda, sosyal medya da ve dünya medyasında çığ gibi büyüyen haber acı tabloları bir bir karşımıza çıkarıyordu.
Biz buradan olup biteni anlamaya çalışırken, bölgede yaşayan tanıdıklarımızdan haberler almaya çalışırken bir bir yitip giden canlar, enkaz da kurtulmayı bekleyen onca çığlıklar.
Bu sesi çok iyi biliriz hem de çok iyi!
Sesimi duyan var mı?
Türk toplumu olarak dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma duygusu oldukça yüksek olan bir milletiz. Daha önce acı tecrübeleri defalarca kez yaşamış bir millet olarak imkânlar dâhilinde herkes bir şeyler yapmaya, bölgeye akın etmeye başlamıştı. Bu yardımlaşma ve dayanışma duygusunu çok iyi yapan milletiz ama ne yazık ki bunu da birçok defa olduğu gibi yine elimize yüzümüze de bulaştırmış da bir milletiz. Sanırım ne demek istediğimi birçoğunuz anlamışsınızdır.
Zordu, ama sonrası daha zordu.
Kayıplarımıza dua etmekten başka çaremiz yoktu.
Peki ya kalanlara?
Evet, ilk zamanlar toplum olarak gerek gıda gerek gerekse kıyafet gibi birçok alanda ülkemizin hatta dünyanın dört bir yanından destekler gönderildi.
Ama bunu da bir türlü organize edemediğimiz için birçok şey ziyan oldu gitti. Bu yazdıklarımı aslında herkes biliyor da, biz yine üzerinden geçelim.
Bugün değilse, belki bir gün akıllanırız diye.
Bir zaman sonra, hem de çok kısa bir zaman sonra her şeyi unuttuk!
Paylaşımlar, yardımlaşmalar bir bir kesildi.
Çünkü toplum olarak çok çabuk unutan bir milletiz.
Hızlı bir şekilde yaşamımıza döndük, orada olup bitenleri çok ama çok çabuk unuttuk.
Bölgeyi ve bölge halkını kaderine terk ettik âdete.
Hala çadırlar da yaşayan yüzlerce ailelerin olduğunu hepimiz biliyoruz.
Şanslı olanlar şehirlerden ayrılarak akrabalarının ve sevdiklerinin yanlarına gittiler.
Peki, arkada kalanlar?
Orada neler yaşanıyor, neler yapılıyor insanlar hangi şartlar da yaşam mücadelesi veriyor bunu kaçımız biliyoruz?
Unuttuk o günleri hem de çok çabuk unuttuk.
Biz kaybettiklerimizi kalbimize gömdük, ama kalanları karanlığa gömmeyelim.
Her şeye rağmen bu süreçte ve devam etmekte olan süreçte destek olan herkesten Allah razı olsun.
İnsanı insan yapan en önemli şey duyguları, düşünceleri ve merhametidir. Kim ki bu duyguları yaşamıyor ve hissetmiyorsa onun insanlığı üzerine konuşulacak söz yoktur.
Bilincinde olalım, bilinçle yaşayalım bilinçlendirelim.
Unutmayalım ki, bu ne ilk depremimiz ne de son depremimiz olacak.
Yarın öleceğiz bazılarımızı gömecekler, kalanların sesini kimse duymayacak.
Biz tedbirimizi alalım da, takdir Allah’ındır hiç kuşkusuz.
Şubat’ın acısı kısa sürdü tıpkı Şubat ayının kısa olduğu gibi…