Neresinden başlasam diye uzun uzun düşünüyorum…
Mutsuz insanlar, parçalanmış aileler ve yok olmaya mahkûm olmuş insanoğlu.
Kalabalık caddelerde yalnız insanlar görmeye başladım, yalnız – yapayalnız…
Işıltılı mağazalar, rengârenk kafeteryalar…
Hayatı tamamen sosyal medya da yaşayan bir toplum olduk. Görmeyen, duymayan, tepki göstermeyen ve sesini çıkartmayan… Çıkartamayan!
Okumayan,
Sorgulamayan - eleştirmeyen…
Ve çok daha fazlası…
Zaman hızla akıp giderken insanlığın bu kadar çaresiz olduğunu, bu kadar kokuştuğunu ve bu kadar çürüdüğünü hiç görmemiştim…
Her sokak başında bir taciz, her kuytu köşede bir cinayet ve ulu ortada işlenen vahşetler…
Ülkemiz de şiddet her geçen gün daha da büyüyerek ilerlerken toplum olarak yaptığımız tek şey izlemek ve paylaşmak oldu. Paylaşmak derken, sadece sosyal medyada…
Yaş ve cinsiyet fark etmeksizin birde buna hayvanları da eklediğimiz de yaşanan tablo nereden bakarsan bak çürümüşlük…
Uyuşturulmuş, hayattan vazgeçmiş gençler.
Bir zamanlar bir şekilde de olsa her şeyi sorgulayan dönemin orta yaşları şimdinin yaşlıları.
Bir sosyal medya rüzgârıdır herkesi peşine takıp savurup duruyor…
Biz ne ara buraya geldik?
Söyleyeyim; göz göre göre geldik…
Eğitimden uzak, aile bağlılığından uzak hem de çok uzak yerlerden geldik…
Yıllardır televizyon ekranlarında, kim kiminle nerede, kim kiminle evlenmiş programları, aile içi kaotik ve şiddet özentisi diziler, o onun kızıyla, bu şunun annesiyle, babasıyla danasıyla ıvırıyla zıvırıyla izlenen salak saçma şeyler…
Ekranlara tutsak olan çürümüş bir toplum olduk.
Suçluyu alkışlayan, öven, katile üzülen, dolandırıcıyı baş tacı yapan iğrenç ötesi bir toplum olduk.
Güne gözlerimizi telefonla açıp, geceyi elimizde telefonla kapatan bir dönem içinde kokuşuyoruz.
Neresinden bakarsan bak çürümüşlük.
Sözde sosyal medyada mutluyum paylaşımlarıyla görüntü veren ama içten içe mutsuzluktan geberen, her verdiği pozda eğlendiğini paylaşan ama yalnızlıktan geberen embesil bir toplum olduk.
Çaresiz ve başıboş bir toplumdan bahsediyorum.
Tüm yaşanan bu olumsuz tabloların bir kısmına ekonomik sıkıntıların getirdiği bir ruh hali diyemem. Çünkü elimiz de korkunç bir teknoloji var, her kes her şeye hızlı ve amacı dışında ulaşım sağlıyor.
Arkadaşlıklar, ilişkiler, evlilikler, aile saadeti her ne varsa yok olmuş durumda.
Biz okumayı, gözlemlemeyi ve en önemlisi sorgulamayı tepki göstermeyi bıraktık.
Hee ama bir birimizi eleştirmekten de hiçbir zaman vazgeçmedik. Çünkü biz birbirimizi sevmiyoruz ki, bize sevmeyi de unutturdular. Hem de dünya üzerindeki en güzel his olan sevmeyi ve sevilmeyi…
Bunu çok kısa ve yakın zamandan örneklerle vermek gerekirse, daha bir buçuk ay önce sosyal medyada bir günde hemen hemen herkesin ve sadece yirmi dört saatte unuttuğu güzeller güzeli Narin cinayetini hatırlayalım. Hepimiz paylaştık, ama başkalarının paylaştığını alıntı yaparak ama kendi duygularımızı yazarak.
Peki ya sonra?
Katili hala nedendir bilinmez bir şekilde bulunmayan, bulunamayan ya da bulunmak istenmeyen ve hava da kalan bir olay…
Unutuldu dimi, unuttuk!
Çünkü biz toplum olarak hissettiğimiz şeyleri değil, gördüğümüz ve herkesin paylaştığı konuları gündem yapıyoruz sadece. Biz hislerimizi o güzelim duygularımızı kendi ellerimizle yok ettik.
Yani biz gerçeklerin değil, gündemin paylaşımcısıyız…
Bu toplum çok şeyini kaybetti ve kaybetmeye de inatla devam ediyor.
Önce hislerimizi, samimiyetimizi ve içtenliğimizi kaybettik.
Ardından gelen ekonomik sıkıntılar gelecek kaygıları da bunun tuzu biberi olurken toplum olarak sonunda güler yüzümüzü de kaybettik.
Kimsenin mutlu olduğu yok, herkes robot sisteminde yaşayıp gidiyor. Çünkü mutluluk bulaşıcıdır, biz mutluluk dışında her şeyi bir birine bulaştırdık ve karıştırdık…
Kültür, sanat ve eğitim artık bunlardan oldukça uzak bir yaşam yaşıyor, saatlerce sosyal medya videolarında gezen 7’den 70’e amacı olmayan bir toplum olduk.
Bırakın mutluluğu acıyı bile hissedemeyen bir toplum olduk, üzerine basa basa birçok cümlenin içinde ve sonunda toplum kelimesi kullanıyorum belki bir yerlerinden yakalarız tekrar diye…
Neresinden bakarsak bakalım bu çürümüşlük ve kokuşmuşluk bizi esir almış durumda da olsa da sol yanımızdaki o içtenlik ve samimiyetten asla vaz geçmeyenler de var muhakkak.
Dilerim yine bir yerlerde güzel şeylerden bahseder, aşka dair, samimiyete dair ve dostluğa dair güzel şeyler yaşarız…