Gecenin ortaları… Karanlığın ezici yoğunlukta olduğu loş bir oda... Ahşap duvarlar... Çatırdayarak yanan ateş... Ve “sessizlik”...
Kızılımsı bir renge bürünmüş bulutlarla kaplı gökyüzünden yeryüzüne emanet edilen kar taneleri... Hepsi teker teker büyük bir sabırla toprağa düşüyor gibi... Şairin sözcükleri cümlelere düzensiz görünse de özenle serpiştirmesi gibi... Bir annenin evladının başını okşadığı gibi bembeyaz kar taneleri de birer birer gökyüzünde başladıkları sakin yolculuğu toprakta, çimende, çatıda, ağaçta ya da bir canlının üzerinde sonlandırıyor. Sonrasındaysa özenle yeryüzüne gönderilmiş kar tanelerinin oluşturduğu izdihamın düşündüren ve insanda haz uyandıran bir güzelliği var. Toprağın üzerinde kalabalıkları oluşturan hiçbir kar tanesi diğer bir kar tanesinin aynısı değil. Tıpkı biz insanlar gibi. Kalabalık kar taneleri misali insan kalabalıklarının da her tanesi bambaşka!
Büyük bir sabrın sonucu üst üste yığılan kar taneleri ve sıcacık evin penceresinden görünen eşi olmayan bir manzara... Evin karşısındaki yolun hemen kenarından başlayan çam ağaçlarının sonu, buradan bakılınca sadece var olduğunu belli eden dağın eteklerinde bitiyor. Beyazla örtünmüş çam ağaçları ve karlı havanın vermiş olduğu ışıklı bir gece hissiyle sıcacık odanın penceresinde duran fincandan yükselen buhar... Pencerenin gerisindeyse tahta bir yatak ve üzerinde kırmızı ile siyah kare desenlerinin olduğu kalın bir babaanne yorganı... Yatağın çaprazında kalın meşe odunlarının yanmasıyla çıkan çatırtı sesleri ile tavana vurarak odayı aydınlatıp karartan ve odanın ısı kaynağı olan kapkara bir soba… Pencerenin ilk gerisindeki sallanan ahşap sandalyenin yanındaki masada duran birkaç mum ve titreyen alevi... Tıpkı bir masal odası...
Pencereden sızan minik esinti ile kapkaranlık odayı aydınlatan mumların titremesiyle insanın içine dolan huzur... Ve en önemlisi sessizlikle beraber ıssızlığın vermiş olduğu eşsizlik, sadelik... Keşke çıkan her ses sobada yanan odunlarının çatırtı sesi gibi olsa, huzur verse…
Ahşap sandalyede sallanarak oturup dışarıyı seyrederken düşen her kar tanesine farklı bir anlam yüklemek, isim takmak, ona mutlu olacağı roller vermek... Yalnız başlarınayken hemen eriyen, yok olan; birleşince de varlıklarını daha çok sürdürmek için savaşan kar taneleri... Onlar, bütün güzellikleri kalabalıkken görünen efsanevi tanecikler... Düşününce kar taneleri birbirlerine ne kadar da muhtaç! Yeryüzüne düştükten sonra başka bir kar tanesiyle buluşmayan her kar tanesi erimeye ne kadar mahkûmsa, her yönüyle birbirinden farklı olan ve farklı olması da normal olan biz insanlarda tıpkı kar taneleri gibi birbirimize muhtacız, birbirimize ihtiyacımız var!
Küçük kar tanelerinin ağlamak zorunda kalmadığı, büyük kar tanelerinin de hırsları uğruna birbirlerinden ayrışıp kalabalıkları bozmadığı manzaralı nice kışlara…