Mecburi olarak evde kalmak zorunda olduğumuz şu sıralar hepimizin ortak bir sorunu var. Can sıkıntısı… Çoğumuz sıkıntıdan patlıyoruz ve bir kaçış noktası arıyoruz. Kaçış noktası demişken kaçmak kelimesinin ne anlama geldiğini düşünelim. Neden kendimizden kaçmak istiyoruz ki?
Sebebi nedir acaba bu sıkıntımızın? Kendi iç dünyamıza dalıp kendimizle baş başa kalmaktan mı korkuyoruz?
Hangi insanların canı sıkılır veya hangi durumlarda canımızın sıkıldığını hissederiz? Evrende her şeyin cevabı saklıdır mutlaka. Yeter ki biz onu bulmasını bilelim. Genel olarak sebebini bilmediğimiz ama can sıkıntısı olarak tanımladığımız bu durum bizi bir şeyler yapmaya itekler. Bizi bir şeyler yapmaya itekleyen bu hissin ne olduğunu ise çoğu zaman açıklayamayız. Ruhumuzda bizi rahatsız eden bazı hislere kapılırız ve bir an önce kendimizi dışarı atmaya ya da farklı aktiviteler yapmaya teşvik ederiz. Bizi farklı şeyler yapmaya teşvik eden bu duygunun sebebini kendimize açıklamakta güçlük çekeriz. Garip olan da şudur ki bu hissi herkesin ve farklı koşullar altındaki insanların da hissedebiliyor olmasıdır. Sağlığımızın yerinde olduğu, maddi açıdan rahat olduğumuz ve bunlar gibi her şeyin yolunda gittiği zamanlarda bile canımızı sıkkın olarak bulabiliriz. Çok zengin insanların da çok fakir insanlarında canları sıkılır. İyi insanların da kötü insanlarında canı muhakkak sıkılır. Sanırsam canı sıkılmayan insan yok gibi. Can sıkıntısı epeyce adil bir his…
Peki hepimizi etkileyen bu sıkıntının bize sadece zararı mı var acaba? Ya da sıkılınca sıkıntımızın geçmesi için neler yaparız? Benim bu soruya cevabım üretmek olur. Çünkü canımız her sıkıldığında yeni fikirler üretiriz. En azından bu benim için hep öyle olmuştur. Can sıkıntısından kurtulabilmek için düşünürken finalde yeni bir araştırma fikri, yeni bir oyun, yeni bir kitap okumak gibi kısacası canım her sıkıldığında bu sıkıntıyı giderebilmek için genellikle yeni bir fikir bulmuşumdur. Fikrimce can sıkıntısı yeni fikirler, yeni araştırmalar, icatlar kısacası hayatımızı ufacıkta olsa değiştirecek yeniliklere götürür. Bu yüzden diyebilirim ki can sıkıntısı yeniliğin ve gelişmişliğin habercisidir.
İnsanoğlu doyumsuzdur diye bir söz vardır. Bu sözün doğru olduğunu kabul edersek eğer sahip olduğumuz her imkânı bir gün tüketecek ve sürekli canımızın sıkılmasına temel oluşturacağız. Mutlaka sebep olduğumuz her can sıkıntısı da bizi en yeni fikirlere sürükleyecektir. Hem belki mağara duvarına ilk resmi çizen kişi bunu canı sıkıldığı için yapmıştır ve ondan sonra gelenler de mağara duvarına resim çizmekten sıkılıp başka yerlere çizim yapmışlardır ve bu durum kâğıt bulunana kadar devam etmiştir. Kâğıt bulununca da bunu bizler daha ileri safhalara taşıyıp klavyeler aracılığıyla ekranlara yazmışızdır. Kim bilir ekranlara yazı yazabilme olayından da canımız sıkılınca nereye yazı yazacağız.
Bizi yaşadığımız andan bezdirircesine kötü hissettiren canımızın sıkılması durumu medeniyetleri bu seviyelere getiren en önemli nedenlerden biridir belki de. Merak etmemizin sebebi ‘’acaba canımın sıkıntısını bu geçirebilir mi’’ sorusudur kim bilir. Sıkılmak; bizi seyahat etmek için plan yapmamıza sebep olan bir gezgin, yeni ilgi alanları edinmemizi sağlayacak bir anahtar, yeni kitaplarla tanışmamızı sağlayan bir aracı ve bizi yenilikten yeniliğe götüren dışı karalarla kaplı ama sürüklediği sonuçlar yeniliklerle dolu bir kâşiftir belki de. Sıkılmak üretkenliği tetikler ve bu yüzden nice masum can sıkıntılı günlere…