İslam’da sakat bir Tanrı anlayışı vardır.
İslam’a/Kuran’a göre Tanrı; nesnel dünyanın ötesinde, zaman ve mekândan bağımsız, mutlak bir bilgiye ve güce sahip biri olarak tanımlanmıştır.
Ancak Kuran’a baktığımızda bu tanımla çelişen ayetlere rastlamaktayız.
“Şüphesiz ki Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır.” (Araf Suresi, Ayet: 54)
Görüldüğü gibi yukarıdaki ayet, “Tanrı; zaman ve mekândan münezzehtir” anlayışıyla açıkça çelişmektedir.
Yine Kuran’a baktığımızda; öfkeli, sinirli ve iç gerilimi yüksek bir Tanrı portresiyle karşılaşırız. Tanrı, adeta insana özgü bir tutumla; kendine inanmayanlarla tartışır, tezlerini çürütmeye uğraşır, daha da olmadı onları tehdit eder.
İslamın Tanrı’sı insanları “kâfirler” ve “inananlar” diye kategorize eder ve savaş kışkırtıcılığı yapar…
“Artık Allah yolunda savaş (Arapça orjinalinde öldür diyor). Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.” (Nisa Suresi, Ayet: 84)
“Ey Peygamber! Müminleri savaşa (Arapça orjinalinde katliama diyor) teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.” (Enfal Suresi, Ayet: 65)
“Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” (Tevbe Suresi, Ayet: 73)
“Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne de kötüdür.” (Tahrim Suresi, Ayet: 9)
“Allah yolunda savaşın (Arapça orjinalinde öldürün diyor) ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.” (Bakara Suresi, Ayet: 244)
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla (kâfirlerle) savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” (Enfal Suresi, Ayet: 39)
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında (katliam yapmak üzere) satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar (Arapça orjinalinde katlederler diyor), öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” (Tevbe Suresi, Ayet: 111)
“Kendilerine kitap verilenlerden (oldukları halde) Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın (Arapça orjinalinde katledin diyor).” (Tevbe Suresi, Ayet: 29)
Katliam yapmada gevşeklik gösterenler de Tanrı’nın tehditlerinden payına düşeni alır.
“Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim (Türkler!) getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 39)
Kuran’da anlatılanlara bakılırsa, İslam’ın Tanrısı, şanına yakışmayan bir tarzda, Şeytan’la polemiğe girer. Tanrı’nın masaya Adem’i sürdüğü pokeri andıran bu ilginç ve karikatürize polemikte, Şeytan da geri kalmaz ve Tanrı’nın restini anında görür.
“Meleklere: “Adem’e secde edin!” demiştik. Iblis’in dışında hepsi secde ettiler. İblis: “Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!”” (İsra Suresi, Ayet: 61)
“Dedi ki: “Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!”” (İsra Suresi, Ayet: 62)
“Allah buyurdu: Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza!” (İsra Suresi, Ayet: 63)
“Onlardan gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vaad etmez.” (İsra Suresi, Ayet: 64)
Malum ya polemik bitmez… Aynı konu bir başka surede yine polemik konusu yapılmış! Otuz iki kısım tekmili birden…
“Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.” (Hicr Suresi, Ayet: 26)
“Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.” (Hicr Suresi, Ayet: 27)
“Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.”” (Hicr Suresi, Ayet: 28)
“Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!” (Hicr Suresi, Ayet: 29)
“Meleklerin hepsi de hemen secd ettiler.” (Hicr Suresi, Ayet: 30)
“Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı.” (Hicr Suresi, Ayet: 31)
Osman Akyol: “Söz istiyorum sayın jüri: Bence Şeytan, Adem’e secde etmemekte haklı. Çünkü, Allah’tan başkasına secde edilmez. Başka sözüm yok sayın yargıç. Sanık sizin sayın savcım!”
“(Allah:) “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir?” dedi.” (Hicr Suresi, Ayet: 32)
“(İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi.” (Hicr Suresi, Ayet: 33)
“Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!” (Hicr Suresi, Ayet: 34)
“Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lanet senin üzerine olacaktır.” (Hicr Suresi, Ayet: 35)
“(İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.” (Hicr Suresi, Ayet: 36)
“Allah: Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin, buyurdu.” (Hicr Suresi, Ayet: 37-38)
“(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!” (Hicr Suresi, Ayet: 39)
İslam’da keyfi ve sorumsuz bir Tanrı fikri vardır.
“Tanrı, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.” Nahl suresi, Ayet: 93
Bu ayet, “keyfi” Tanrı anlaşyışı yanında İslam’ın kader anlayışını da tartışma konusu haline getirmektedir. Tanrı, dilediğini saptırıp dilediğini hidayete erdirecekse, o zaman insanın kendi özgür iradesinden söz edilemez. İnsan; özgür iradesi olamadan, Tanrı’nın kendisine kurduğu mizansen gereği yaptığı fiillerden dolayı nasıl sorumlu tutulup cehenneme atılabilir?
Tanrı, İslam’da; tahtına oturmuş, dilediğini yapan, sağa sola emirler yağdıran, sorumsuz bir hükümdar gibi tasvir edilmiştir.
İslam’ın Tanrı’sı sosyal adaletsizliğin de kaynağıdır.
“Göklerin ve yerin sahibi O’ dur. Dilediğine bol, dilediğine az rızık verir.” (Şura Suresi, Ayet: 12)
İslam’ın Tanrı’sı miras taksiminde erkek çocuktan yanadır.
“Miras taksiminde erkek çocuklara kız çocukların iki misli pay verin.” (Nisa suresi, Ayet: 11)
İslam’ın Tanrı’sı, köleliği ve cariyeliği onaylamakla kalmamış, bu konuda hukuki düzenlemeler de getirmiştir.
“Savaş sona erince esirleri fidye karşılığı salıverin.” (Muhammed Suresi, Ayet: 4)
İslam’ın Tanrı’sı, kadınların yönetici olmasına pek sıcak bakmaz.
“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.” (Nisa Suresi, Ayet: 34)
Kaş yapayım derken göz çıkarmak diye işte buna denir. İslam’ın Tanrı’sı, kadınların yönetici olamama haksızlığını-sözde-izah ederken “Allah insanlardan bir kısmını diğerlerinden daha üstün yaratmıştır.” diyerekbaakara bir pot daha kırıyor.
İslam’ın Tanrı’sı, şahitlik konusunda da erkeklerin tarafını tutar, “bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine denktir” şeklinde formüle edilecek şu ayetini vahyeder:
“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip on aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın (olsun)…” (Bakara Suresi, Ayet: 282)
İslamın Tanrı’sı, altı yaşındaki Ayşe’ye nikh kıyıp dokuz yaşına gelince koynuna alan Muhammed’e sessiz kalarak “sübyancılığı” onaylamakla kalmaz, onu cennette ulaşılacak bir “ödül” olarak da gösterir.
“Cennette mümin erkeklere iri gözlü ve göğüsleri yeni tomurcuklanmış huriler vereceğiz.” (Nebe Suresi, Ayet: 31-34; Saffat Suresi, Ayet: 45-47)
İslam’ın Tanrı’sı, Muhammed’in cinsel fantezilerine asla ilgisiz kalmaz, bu konuda da yeri geldiğinde ayetler vahyeder. İşte insanı şoke eden o ayetler…
Muhammed, evlatlığı Zeyd bin Harise’nin eşi Zeynep’e özel bir ilgi duyar…
“(Resulüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: “Eşini yanında tut, Allah’tan kork!” diyordun. Allahın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikhladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişiklerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” (Ahzab suresi, Ayet: 37)
Beklendiği gibi Muhammed Tanrı’ın emrini yerine getirir. Fakat çevreden de itiraz sesleri yükselir. En azından etik olmayan bu durum Müslümanlarda şüphe uyandırmıştır. Bir baba (ki bu kişi Muhammed oluyor) nasıl olur da evlatlığının karısına göz koyar?
Kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Muhammed’i kurtarma görevi yine Tanrı’ya düşer.
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Ahzab Suresi, Ayet: 40)
Tanrı’nın da söylediği gibi yani ortada kötü bir şey yok, sadece vahyedilen bir ayetin Muhammed tarafından pratiği yapılıyor, o kadar.
Bu ayetle birlikte Kuran, çelişkiler zincirine kalın bir halka daha eklemiş olur:
“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır…” (Ahzab Suresi, Ayet: 6)
Fazla söze gerek yok, bu ayetlerde doğanın düşünen çocuğu homo sapiensin aklıyla dalga geçiliyor!
Biz evreni yaratan yüce Tanrı’nın, İslam’ın çizdiği bu çerçevenin dışında yüceliğiyle orantılı bir konumda olduğuna inanıyoruz…
Bu ve benzer çelişkiler bizi, ister istemez, ya “sakat” bir Tanrı inancına ya da Muhammed’in Tanrı adına yalan söylediği sonucuna götürecektir. Elbette ikinci şıkkın doğruluğu akla daha yatkındır.
Osman Akyol
Bu makale, Osman Akyol’un İlahi Adalet Komünizm kitabından alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Osman Akyol, İlahi Adalet Komünizm, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2012